İdari Yargılama Usulü Kanununun 7. maddesinde altmış gün olarak
düzenlenen dava açma süresi, 6306 sayılı Yasanın maddesi ile 30
gün olarak kısaltılmıştır.
Bu maddeye göre idari işlemlere karşı, tebliğ süresinden itibaren
otuz gün içerisinde İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca dava açı-
labilecek ancak daha da önemlisi bu davalarda yürütmenin durdurulmasına
karar verilemeyecektir. İdare karşısında eşit güçte olmayan
yurttaşın dava açma süresinin daha da kısaltılması hak arama hürriyetini
sınırlandıran bir durumdur.
Bu durum, Anayasanın Hak Arama Hürriyetine ilişkin 36. maddesine
de açıkça aykırıdır.
Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı
36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci
fıkrasında, “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilerek yargı organlarına davacı
ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da
iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü,
kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Kişilere yargı mercileri
önünde dava hakkı tanınması adil bir yargılanmanın ön koşulunu
oluşturur.
Bu nedenle 6306 sayılı Kanuna dayalı idari işlemler hakkında, genel
dava açma süresi altmış günün kısaltılması değil, tam tersine Yasanın
ve prosedürünün karmaşık olması nedeniyle dava açma süresinin
uzun tutulması72 suretiyle yukarıda yer alan bu düzenlemelere uygun
olarak bireylere sav ve savunmalarını yapmaları için makul ve gerekli
bir sürenin tanınması gerekmektedir.
3091 sayılı Yasa’ya göre verilmiş kararlar üzerine idari yargıya
başvurulması halinde, yürütmenin durdurulması kararı verilemeyece-
ği öngörülmesi nedeniyle konunun Anayasa Mahkemesine taşınması
üzerine Anayasa Mahkemesince verilen kararda73 düzenlemeye adil
yargılanma hakkı açısından yaklaşılmıştır.
Üçüncü yargı paketi ile kabul edilen İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 27.maddesinde 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Yasanın 57.
maddesi ile yapılan değişiklik üzerine maddeye eklenen uygulanmakla
etkisi tükenecek işlemlerde idarenin savunmasını almaya gerek kalmaksızın
yürütmenin durdurulması kararı verilmesine olanak tanıyan
düzenleme ile de çelişmektedir. Söz konusu kanunda ile Danıştay ve
İdari Mahkemelerinine verilen bu yetki, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkındaki kanun kapsamında yapılan işler bakımından
kaldırılarak Anayasanın hak arama hürriyetine ilişkin maddesi
ihlal edilmektedir.
Yürütmeyi durdurma kararı verilmesinin önünün kapatılmasına
bağlı olarak dava hakkında esastan bir iptal kararı verilmesi halinde,
işlemin uygulandığı hallerde iptal kararının yerine getirilmesi ayrı
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasa’nın 138. son maddesinin
son fıkrasında ve 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanunu’nun
28.maddesinde yer alan hükümler uyarınca, idari yargı mercileri tarafından
verilen kararların gecikmeden uygulanması ve bu kararlara
uyma zorunluluğu bulunduğu malumdur. Bu durumun Anayasanın 138. maddesinin ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinn 6. maddesinde düzenlenen Adil yargılanma hakkı-
nın ihlali niteliğinde olduğu açıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder